21 Eylül 2009 Pazartesi

JB

"i had to send it away to bring us back again"

peki.

inan

gökkuşağına inanmak yerine ağaçlara inanmak zamanı. bavulunu toplamışların tekrar evlerine döneceklerine inanmak yerine onları gidecekleri yere kadar bırakma zamanı. veda, etmekten korktuğun kadar kötü değil, bunu kabul etme zamanı. geriye doğru yürürken aslında hiç doğmamış olduğundan şüphe etme zamanı. Onun hayatının sana değmesini engellemek için bavullarını toplama zamanı. gidilecek yerlere yalnız gitme zamanı. durup bir düşünme zamanı. nereden geldiğini veya nereye gittiğini değil sadece ayağını bastığın toprağın hayatını anlama zamanı. kederden ölünecekse veya mutluluktan uçulacaksa dürüst olma zamanı. yalansız yaşanmıyor diyorsa, ona bir gülümseme borçlu olduğunu unutma zamanı. her unutuşun bir hatıranın üzerinden havalandığını hatırlama zamanı. rengarenk bir gökkuşağını, sırtını yaşlı bir ağaca yaslayarak seyredebileceğine inanmak zamanı-dır.

30 Ağustos 2009 Pazar

merhaba - trauma

Sadece bir kelime mesafedesin… tek kelime ile tekrar görünür olacaksın… gördüğümü sevmeyeceğim, gördüğünü sevmeyeceksin… anahtarlarını yuttuğumuz kapıların kilitleri… bu yüzden ıstırabımız… bu yüzden karnımızdan kalbimize yürüyen iltihabımız... unutkan bir deniz feneri tutacaksın… karanlık denizin balıkları dansedecek, her hareketinle… geriye doğru her unutuşunda, gün doğumuna avlanan uğurböcekleri artık olmayacak…

Bazen içinde insan barındıramaz aşk… ve tekrar edemez kendini…

Bu yüzden sadece bir kelime mesafedesin… tek kelime ile görünür olacaksın…

seni sevmeyeceğim
beni sevmeyeceksin

29 Ağustos 2009 Cumartesi

yavaşla III - reddetmek

Kendi kendini reddediyor aşk. Bir öğle üzeri yastığa kafanı koyup, artık sonuna gelmiş bir hikayenin son cümlesini kafanda döndürüp duruyorsun.

"…söküp atmalıyım seni içimden. atmalıyım ki nefes alacak yer açılsın bana…"

Sen şimdi kapkara gölgelere rağmen fişi çekebiliyorsan, acı çeken için, bedenin isteklerine arkanı dönüp, tersine de açılabileceğini hiç düşünmediğin o kapıyı - yapana saygından- çarpmadan kapatıp çıkabiliyorsan, yani kafanı kesebiliyorsan,
suskun bir rüzgar seni savurmaya başlamış demek ki…
Red oyum sana…

"…varlığın yokluğuna eşitlendi içimde, seni bana dönüştürdü. Güzelliğim karşısında büyüleniyorum ve bir o kadar da midem bulanıyor. Benim kadar midemin bulantısı. Kocaman insanların arasında, yalnız başına dans edersin hani, dönüp durmaktan miden bulanır. Çok da içkili değilsindir üstelik ve mutlusundur. O kocaman insanlar sana dönüp baktıkça daha çok dans edersin, sen dans ettikçe miden daha çok bulanır…”

Çok kalabalığız burada, zihnimde. Kocaman fikirler, upuzun cümleler, dans eden ben, bendeki sen, sendeki ben…hepsi bir ağızdan konuşuyor, hiç susmadan."

Renkli topların döndüğü rengarenk bir yer/her yer.

not : ışıkları kapat..

Aşk,
rahminden melekleri doğuran, kara kanatlı şeytan. Bundandır ki eline geçirdigi insanoğlunu nefessiz bırakırken, bir yandan da gülümsemesi için zorlayan. Yüzünü iki tarafından iğneleyen aslında
insaniyetinin soytarılığı

Soru: Gerçek delilerden kim korkar?
Sadece gerçek deliler…

…içimdeki demir parmaklıklara bakıyorum, duruyorlar. Demek ki hala buradasın. Ne çok özlüyorum seni, hiç tanışmamışız gibi. Yoldan geçen adam kadar tanıdık yüzüne inat, mıknatısın artı ucunda duruyor kokun. Kollarını boynuma dolayıp , burun deliklerimden girip zihnimi karışıtıran kokun bin yıllık, sesin yabancı.

ne demiştin bana öyle?

Tek bir kelime üzerine yazmaya başlıyorum, satırlar satırları getiriyor. Ben yazdıkça, sen hafifliyorsun, çözülüyorsun durduğun yerde. Tek bir iplik kalmış çekmediğim. Elim gidiyor, geri çekiyorum. Yara kabuğu gibisin, koparsam seni canımın acısına rağmen. Kanasan sen de doya doya. Yalnız olsak, yapayalnız kalsak, bir başımıza,
ilişmesek…

Çözülüp de hiçbir şey kalmayınca senden anladım,
hiç olmamışsın.
Ve ben
sana ayıp etmişim, insanlığıma verebilir misin?

Tek nefeste gidersem,
Beni affeder misin?

23 Ağustos 2009 Pazar

formül-a

Yeni çarşaflar seriyorum yatağa… ayaklarımı sağlamlaştırıyorum yere, çiviler sokuyorum… topuk sesleri geliyor üst kattaki martıların… aritmetikle çözülen hayatın bendeki anlamını yeni bir formülle tekrar deniyorum… iki kolumun açıklığı kadar yaşayabilirim… ancak bendeki film karesini sevebilirim... sen sevebildin mi kareni… -beni sana beni sana-... kocaman bir adım kadar kaldı… bazıları döner, bazıları sessizce fısıldar, bazıları avazlanır… ben kendimi çiviliyorum yatağıma… ensemdeki delik büyüyor.. kapkara bir üzüm tanesine başımı yaslayıp ağlıyorum… çam balı kokuyor heryer… odanın parkelerinde gözüm…. kocaman bir göz avucumun içindeki Fatima’dan beri… bütün duvarları gösteren ayna avucumdaki Fatima… yeni bir formül arıyorum… çöldeki kurbağanın mesanesinde bütün yaşam… yeni bir formül arıyorum.. çatlak giderek büyüyor… vardığım yerden siliniyor… başladığı yere geri dönüyor herşey…

çam balı kokuyor heryer

yeni bir formül deniyorum…

bittin
değil mi?

6 Ağustos 2009 Perşembe

kör

En çok kalabalık içinde yalnız kalırız. En tok, sofrada kürdan koyacak yer bulamadığımız zamandır. En büyüğümüz en küçüğümüzü ayağı ile ezdiği an varolur. Ve en küçüğümüz sağ kolunu vermeye hazır olduğunda,
büyür.

En güvenlisi onun kollarıdır. Aşk, en güvensiz ve en karşı konulmaz yerin yine onun kolları olduğu zamana verilen addır.
En sabırlımız dişlerini dökerken, en sabırsız olan masaya parmaklarını vurur.

En inançlımız aynaya bakmazken, “aslında yokuz” diye bağıranımız düşeni havada yakalar koltuk altından.

Körlerimiz görür, görlerimiz körmez bile.

Sahiplerimiz ipimizi bırakırken, özgürlük için öldürenler, özgürlük için ölenlerin mezarına tükürür.
En cesaretlimiz zırhlar giyerken, en cesaretsiz olanımız incecik bir ağacın arkasına saklanır.

En terbiyelimiz annemizken, en terbiyesizimizi annemizle aynı yatakta buluveririz.

Görlerimiz körken, körlerimiz
gülerken…

En çok bağıranın yanına koşarız, en sessiz duranımızın daha çok canı yanar, bilmeyiz. En çok sessizlikte duyarız, en sağırımız en çok konuşanımızdır.

Azı karar diyenin hep yastığının altı doludur da, avucundakini başkasının avucuna koyanın elleri kanar.

enler, boylara geçerken,
görlerimiz kör, körlerimiz
gülerken
ben
çok sıkılıyorum…

4 Ağustos 2009 Salı

swimming with fishes

Gölgem sana doğru uzuyor. Güneş ensemden vururken beni, sadece saçlarım anlıyor seni. Rüzgarların göğsüme doğru, kalbimin kırığı sızlıyor esintinde. Kalbimin sızısını bir tek ellerin anlıyor. Üç tane yıldız var göğsümde, göğüs kafesimde bitiyor ışıkları. O yıldızları bir tek balıklar görüyor.

Yaşadığına inanan bir tek sen varsın. Olmadığın kadar güzel, görmediğim kadar siyah, anlamadığım kadar gerçeksin.

Sen rüzgarla gelensin
öyle de gidersin…