30 Ağustos 2009 Pazar

merhaba - trauma

Sadece bir kelime mesafedesin… tek kelime ile tekrar görünür olacaksın… gördüğümü sevmeyeceğim, gördüğünü sevmeyeceksin… anahtarlarını yuttuğumuz kapıların kilitleri… bu yüzden ıstırabımız… bu yüzden karnımızdan kalbimize yürüyen iltihabımız... unutkan bir deniz feneri tutacaksın… karanlık denizin balıkları dansedecek, her hareketinle… geriye doğru her unutuşunda, gün doğumuna avlanan uğurböcekleri artık olmayacak…

Bazen içinde insan barındıramaz aşk… ve tekrar edemez kendini…

Bu yüzden sadece bir kelime mesafedesin… tek kelime ile görünür olacaksın…

seni sevmeyeceğim
beni sevmeyeceksin

29 Ağustos 2009 Cumartesi

yavaşla III - reddetmek

Kendi kendini reddediyor aşk. Bir öğle üzeri yastığa kafanı koyup, artık sonuna gelmiş bir hikayenin son cümlesini kafanda döndürüp duruyorsun.

"…söküp atmalıyım seni içimden. atmalıyım ki nefes alacak yer açılsın bana…"

Sen şimdi kapkara gölgelere rağmen fişi çekebiliyorsan, acı çeken için, bedenin isteklerine arkanı dönüp, tersine de açılabileceğini hiç düşünmediğin o kapıyı - yapana saygından- çarpmadan kapatıp çıkabiliyorsan, yani kafanı kesebiliyorsan,
suskun bir rüzgar seni savurmaya başlamış demek ki…
Red oyum sana…

"…varlığın yokluğuna eşitlendi içimde, seni bana dönüştürdü. Güzelliğim karşısında büyüleniyorum ve bir o kadar da midem bulanıyor. Benim kadar midemin bulantısı. Kocaman insanların arasında, yalnız başına dans edersin hani, dönüp durmaktan miden bulanır. Çok da içkili değilsindir üstelik ve mutlusundur. O kocaman insanlar sana dönüp baktıkça daha çok dans edersin, sen dans ettikçe miden daha çok bulanır…”

Çok kalabalığız burada, zihnimde. Kocaman fikirler, upuzun cümleler, dans eden ben, bendeki sen, sendeki ben…hepsi bir ağızdan konuşuyor, hiç susmadan."

Renkli topların döndüğü rengarenk bir yer/her yer.

not : ışıkları kapat..

Aşk,
rahminden melekleri doğuran, kara kanatlı şeytan. Bundandır ki eline geçirdigi insanoğlunu nefessiz bırakırken, bir yandan da gülümsemesi için zorlayan. Yüzünü iki tarafından iğneleyen aslında
insaniyetinin soytarılığı

Soru: Gerçek delilerden kim korkar?
Sadece gerçek deliler…

…içimdeki demir parmaklıklara bakıyorum, duruyorlar. Demek ki hala buradasın. Ne çok özlüyorum seni, hiç tanışmamışız gibi. Yoldan geçen adam kadar tanıdık yüzüne inat, mıknatısın artı ucunda duruyor kokun. Kollarını boynuma dolayıp , burun deliklerimden girip zihnimi karışıtıran kokun bin yıllık, sesin yabancı.

ne demiştin bana öyle?

Tek bir kelime üzerine yazmaya başlıyorum, satırlar satırları getiriyor. Ben yazdıkça, sen hafifliyorsun, çözülüyorsun durduğun yerde. Tek bir iplik kalmış çekmediğim. Elim gidiyor, geri çekiyorum. Yara kabuğu gibisin, koparsam seni canımın acısına rağmen. Kanasan sen de doya doya. Yalnız olsak, yapayalnız kalsak, bir başımıza,
ilişmesek…

Çözülüp de hiçbir şey kalmayınca senden anladım,
hiç olmamışsın.
Ve ben
sana ayıp etmişim, insanlığıma verebilir misin?

Tek nefeste gidersem,
Beni affeder misin?

23 Ağustos 2009 Pazar

formül-a

Yeni çarşaflar seriyorum yatağa… ayaklarımı sağlamlaştırıyorum yere, çiviler sokuyorum… topuk sesleri geliyor üst kattaki martıların… aritmetikle çözülen hayatın bendeki anlamını yeni bir formülle tekrar deniyorum… iki kolumun açıklığı kadar yaşayabilirim… ancak bendeki film karesini sevebilirim... sen sevebildin mi kareni… -beni sana beni sana-... kocaman bir adım kadar kaldı… bazıları döner, bazıları sessizce fısıldar, bazıları avazlanır… ben kendimi çiviliyorum yatağıma… ensemdeki delik büyüyor.. kapkara bir üzüm tanesine başımı yaslayıp ağlıyorum… çam balı kokuyor heryer… odanın parkelerinde gözüm…. kocaman bir göz avucumun içindeki Fatima’dan beri… bütün duvarları gösteren ayna avucumdaki Fatima… yeni bir formül arıyorum… çöldeki kurbağanın mesanesinde bütün yaşam… yeni bir formül arıyorum.. çatlak giderek büyüyor… vardığım yerden siliniyor… başladığı yere geri dönüyor herşey…

çam balı kokuyor heryer

yeni bir formül deniyorum…

bittin
değil mi?

6 Ağustos 2009 Perşembe

kör

En çok kalabalık içinde yalnız kalırız. En tok, sofrada kürdan koyacak yer bulamadığımız zamandır. En büyüğümüz en küçüğümüzü ayağı ile ezdiği an varolur. Ve en küçüğümüz sağ kolunu vermeye hazır olduğunda,
büyür.

En güvenlisi onun kollarıdır. Aşk, en güvensiz ve en karşı konulmaz yerin yine onun kolları olduğu zamana verilen addır.
En sabırlımız dişlerini dökerken, en sabırsız olan masaya parmaklarını vurur.

En inançlımız aynaya bakmazken, “aslında yokuz” diye bağıranımız düşeni havada yakalar koltuk altından.

Körlerimiz görür, görlerimiz körmez bile.

Sahiplerimiz ipimizi bırakırken, özgürlük için öldürenler, özgürlük için ölenlerin mezarına tükürür.
En cesaretlimiz zırhlar giyerken, en cesaretsiz olanımız incecik bir ağacın arkasına saklanır.

En terbiyelimiz annemizken, en terbiyesizimizi annemizle aynı yatakta buluveririz.

Görlerimiz körken, körlerimiz
gülerken…

En çok bağıranın yanına koşarız, en sessiz duranımızın daha çok canı yanar, bilmeyiz. En çok sessizlikte duyarız, en sağırımız en çok konuşanımızdır.

Azı karar diyenin hep yastığının altı doludur da, avucundakini başkasının avucuna koyanın elleri kanar.

enler, boylara geçerken,
görlerimiz kör, körlerimiz
gülerken
ben
çok sıkılıyorum…

4 Ağustos 2009 Salı

swimming with fishes

Gölgem sana doğru uzuyor. Güneş ensemden vururken beni, sadece saçlarım anlıyor seni. Rüzgarların göğsüme doğru, kalbimin kırığı sızlıyor esintinde. Kalbimin sızısını bir tek ellerin anlıyor. Üç tane yıldız var göğsümde, göğüs kafesimde bitiyor ışıkları. O yıldızları bir tek balıklar görüyor.

Yaşadığına inanan bir tek sen varsın. Olmadığın kadar güzel, görmediğim kadar siyah, anlamadığım kadar gerçeksin.

Sen rüzgarla gelensin
öyle de gidersin…

4 Mart 2009 Çarşamba

bak şimdi ne kaldı picasso

Bak şimdi ne kaldı,

Dünyanın gidişatına sağ ayağımı uydurabilmeye yeni alışmışken, sol ayağım pespembe bir çamurun içine saplanıp kaldı. Bir dudağı yerde bir dudağı gökte masal devleri misali, bir ayağım yerde bir ayağım gökte Picasso’nun resimlerinden biraz halliceyim.


Ben bir zamanlar güneşin etrafında uçan melekler görürdüm. Şimdi onların mavi kanatları çoktan yandı. Yanan kanatlarının acısından olsa gerek, pek bir mutsuz, pek bir insanca yaşamaya başladılar. Canlarının acısına acıdılar. Ve ben sırf eski yaralarım açılmasın, canım yanmasın diye, -biraz da utancımdan- onların yüzüne bakamıyorum artık. Gözlerinden akan yaşları görmezden gelip sağ ayağımla ağır aksak hayatıma devam ediyorum. Tıpkı bir zamanlar bana yaptığı gibi.

Ölmediğine şükredemeyecek kadar yoruyorum bu vücudu. Hissizleşmek istiyorum, ruhumun sesi çıkmasın diye.

Öyle güzel, öyle hazin hazırlıyorum ki sonumu, gömmeye kıyamayacaklar…
…………………………………
Bak şimdi ne kaldı,
Kemikleri kırılmış bir çift kalp
Kanatsız mutsuz eski melekler, artık mavi de değiller üstelik.
Ben; tek bacaklı, bir tarafı yanık Picasso modeli
………………………………..
Acıyalım mı?
Acıtalım mı?

22 Ocak 2009 Perşembe

Aşk - Akıl

Teras

Karanlıkta kalan yüzümün sol tarafı, yastık izi olan…Yatagın sag tarafı, senin tarafın(dı). Tarafsız davranmak gerekirse gittigini anlamam bayagı uzun sürdü. Uzun ve derin bir sabahın karlanmıs terasında, elime aldıgım kar tanesinin erime süresinde anladım nihayet gittigini. O zamana kadar neden anlayamadıgımı bilemiyorum, sanırım dondum ben o gün. Donarak ölmek istedigimi hatırlıyorum sadece. Daha kar yagmamıstı, üzerimde geceligimle, terasta bütün gece gelecek günü beklemistim. Sensiz uyudugum ilk geceydi, "yanlıs karar, devam etmeliyiz" demek için aniden uyanıp ısıgı yaktıgımda, sag tarafım yoktu. Yastıgında kalan bir kaç saç teline baktım. Kalktım, içimdeki sessizligi anlamadan, çıglık atmakla uyumak arasında gidip gelerek odaya baktım,
duvarlar aynı renkti…

Donarak ölmek kolay degilmis, kocaman bir şehrin ayazı sadece adamın cigerlerine islermis.

O gece, ilk bunu anladım…

Kan ve Kahve

Gözlerimi açamıyor olmamın sebebi, gözümün altındaki lekelerin olusması ile aynı, dün gece de agladım. Sıkıldım artık ıslanıp kurumaktan, anlattıgım yorucu hikayelerden, gördügüm uzun rüyalardan. Güzel seyler düsünmek, güzel seyler düslemek her zaman olmuyor. Deli kanlı insanların da düsleri ellerinde kırılıp avuçlarını
kanatabiliyor….

Avuçlarımdaki kanın dudaklarında bırakacagı tadı merak ettim. Kandaki metalin tadı dudaklarına degdigi zaman gelir misin? Ya da söz versem, sözler versem, güzel sözler söylesem??
Sana, seni sevdigimi söylesem.. ve hep sevecegimi…
kahve yapsam sana?


Akıl

Sırt agrısı, kalp agrısının bittigi yerde baslıyor. Yani kalp agrısı esasen bitmiyor, sınırlardan bahsediyorum. Sırtımda, ince bir çizgide birlesiyor iki ağrı. Çok canımı yakıyorlar. Agrı, eşigini geçtiginde, aşkı ararken akıl buluyorsun. Artık canının yanmasıyla ilgilenmediginde, acılarınla birlikte kendine acımaların da durdugunda ve kendini yatagın sag tarafından sol tarafına çevirebilecek gücü buldugunda, -başın dönmeden- akıl seni bekliyor oluyor. Gergin topuz saçları ve sivri çenesi, güleryüzüne hiç de yakısmayan incecik dudaklarının aralıgından çıkan tok sesiyle şöyle diyor:
"evet, bittiyse işimize bakalım"…

Ironi

Bitsin istemiyorum ki ben…Hem akıl su anda en ihtiyacım olmayan sey…Akıl, seni güzel bir cenaze töreniyle gömmek demek. Akıl, yanan o güzelim atesin üzerine bir kova su dökmek demek. Halbuki benim, benzin dökesim var o atese, yapamayısımın sebebi, bir kaç gündür iyi uyuyamamaktan. Gücüm tükeniyor…
Hala biraz gücüm varken, biraz daha sevmek istiyorum seni.

Akıl demek sen demek….olsaydı, ben, ben olmazdım sen de bu sabah sag taraftan sırtımı öpüyor olurdun muhtemelen…

Ironinin bendeki açılımı: “Al bıçagı, sok kalbine. Çevir dur…”


Cinayetten Intihara
(Bir tek sen mi sandın, aynısından bende de var)

"Planlı sadece cinayet islenir" diyerekten, yaman bir intihar girisimi benim sana olan aksim. Kazara ölenlerden değilim, kendimi bosluga bıraktım. Beni tutup tutmayacagının önemi yok, sadece orada oldugunu bilmek yeterli. Yerçekimi kanununun, aero-dinamik kanunları ile birlesip beni nasıl bir hızla yere çakacagının da pekala farkındaydım. Cinayet isleyemeyecek kadar yeteneksiz biri oldugum için de intihar kaçınılmaz. Ruhsal intiharım önceleri bir cesaret örnegi gibi göründüyse de sana, yere düsme hızım arttıkça, benim sadece zavallı bir hasta oldugumu düsünmeye baslayarak gözlerini kapattın.
Göz göre göre yere çakıldım, bir tek sen görmedin…
intiharla basladım,
cinayetle bitirdin.

Rönesans - Tersinden

Tek bildigim akıl aramadıgım. Akıl mükemmeli önerir, halbuki ben seni istiyorum, çok çalıstım üzerinde.

Hatırlamak istemedigim bir sürü seçim yaptın, gittin geldin, sonra yine gittin sonra geldin. Dönecegini bilerek bekledigim için, korkunç bir oyuna dönüstün içimde. Hiç bir zaman kurban rolü biçmedim kendime, katil ben de olabilirdim pekala. Suç bedende saklı kaldıgı sürece, sorun olmamalıydı. Üzerine sinen kokuları, üzerime sinen korkularla birlestirmemeye çalıstım. Diyorum ya; çok çalıstım üzerinde. Bir heykeltras titizliginde, dikkatli ve sessizce. Törpüledigimin, bir yandan da kendim oldugunun farkında olarak, bunun iyi bir sey oldugunu sanarak. Yonttugumun kendimden oldugunu, ama sekillenmesi için es zamanlı kendimi de yontmam gerektiginin acısını bilerek, duyarak…

Sırt agrım bu yüzden olsa gerek, fazla yontulmaktan….Kalp kırgınlıgım da bu yüzden…
Küçük bir dikkatsizlik sonucu törpünün sivri ucu kalbime saplandı.
Acısını bile duymadım…
O yüzden bu kadar kolay "ben gidiyorum" diyebildim sana. Acı sonra geldi, "tamam git o zaman" dediginde…

g i t...

o...

z aman...

Tarifi mümkün olmayan bir kulak uguldaması gözlerimin önündeki sise çarpıp bine katlanmıs sekliyle vücudumda yankılandı. Çok kolay çıkmıstı o iki cümle agızlarımızdan.

-Ben gidiyorum,
-Git o zaman…

Burasını bilmiyordum, benim menzilim degildi. Tek bildigim dayanacak gücümün kalmadıgıydı. Gitme denilmeyecekti, ama bekledigim tek sey bir kaç dakika sessizlikti. O sessizligin içinden süzülüp gidecektim nasıl olsa.

Sis….
Kulak uguldaması…
Sis….
Kulak uguldaması…

Biraz ara…


Benci

Sokak kapısı arkamdan kapandıktan sonra her sey önemini yitirdi. Ne kurulan cümleler, o kurulan cümlelere karsılık kurulan yeni cümleler, tekrar tekrar kurulan ayna cümleler...Ne çok konusuyoruz allahım, tek derdimiz kendimizi anlatmak. Birbirimizden farkımız olmadıgını bildigimizden belki de, "ben" diye baslayan cümlelerin içinde derin bir acı yatıyor. Çünkü biliyoruz ki, senin benden hiç bir farkın yok, her gün aynı atmosfere dalıp, aynı çukurlara düsüp, aynı aşkın içinde kayboluyoruz. Ve ben, kendimi bile dinlemek istemezken, "ben" diye baslayan yabancı kaynaklı cümleleri dinlemek istemiyorum!

Dinlemedin ki beni....Halbuki en bastan “canımı yakma” demistim, sessizce yüzüme baktıgında ise, cümleyi anladıgına emindim.
“Canımı yakma, çünkü yakama yapısan keder benim degil, birilerinden emanet” dedim
Dinlemedin…


Bosluk – Merdiven

Geri dönecek gücü bulsaydım, kapıyı açıp kollarına atlardım "vazgeçtim, çok saçma, seni seviyorum...kahve içelim mi?" diye. Ama laf agızdan bir kere çıkmıstı, daha da kötüsü bacaklarım bu çöp haline dönüsmüs bedeni tasımıyordu. Gidebilme cesaretini göstermek, çok iyi bildigin bir sokakta kaybolmak kadar sasırtcı, hatta komik, bir o kadar da korkunçtu. Ikimizde de anahtarı olan, ama bir daha hiç bir zaman açmayacagımız bir kapıyı kapattım.

Acaba o merdivende ne kadar oturdum? ...Ve sen ne kadar kapının arkasında durdun?

Bilmiyorum....


Kavga

Bildigin yasadıgına yetmedigi zaman, karnına tekmeyi yiyorsun. Bütün içsel gevezeliklerin sonunu getiren esaslı bir tekme o, nefesini kesen cinsinden. Ayaga kalkıp yürüyebilirsen ne ala, yoksa kan tükürüyor insan. Her zaman iyi bir boksör olmakla övünen ben, kan tüküren bir zavallıya dönüsmemi karsı kaldırımdan oturup seyrettim, günlerce...

Günlerce....


Aşk - Akıl

Kazananın olmadıgı, ama kaybedenin de yasamadıgı bu sehrin sokaklarında, sıkı sıkı sarıldık birbirimize. Kaybeden olmamak için degil, sadece birbirimizi kaybetmemek için. Kalabalık bir sehirde "biz" olmak zordu çünkü. Kalabalık bir zihinde sessiz kalmanın zor oldugu gibi.

Simdi ise hersey çok sessiz, kalbim sagır. Sadece bir çengelli igne ile takılı kaldın zihnime. Bütün canlılıgınla duruyorsun, bütün güzelligin ve sakinliginle, solgun sarı gülüsün ve gri gökyüzünden daha kasvetli ketum halinle.
Bu yüzden sonbaharı hep biraz daha çok sevecegim diger mevsimlerden…

Bir aklın alamayacagi kadar aşıgım sana.
Onun için aklım beklemek zorunda…