Hayat herkes için zor. Karda yürümek gibi zor hayat. Bata çıka yürüdüğün kadar iz bırakıyorsun. Ve o iz bırakma işlemi o kadar zor ki, aslında yürümeye çalışırken, bir yere varmak için degil sadece o izleri bırakabilmek için yürüdüğünü anlıyorsun. Sadece senin için değil herkes için zor bu hayat.
Kabul...
.................................
Terasın yüksekliği boyum kadardı. Boyum denizi görecek kadar uzun, karayı göremeyecek kadar kısaydı. Ben de korktum kapkara bir maviden, aynı sizin gibi. Sonra çekip gittiniz zaten, kaçtınız. Beklenmeyen birşey degildi bu, hatta bana göre çok normaldi. Alışık oldugum, bilakis, görmedigim zaman endişelendiğim, sokağımın köşesinde duran dilenciydi korkaklığınız. Her sabah evimden çıkıp köşedeki dilenciye bakıp üzülmeye, ama yine de orada olduğu için sevinmeye o kadar alıştım ki. Sonuca doğru koşan, koşarken de süreci hep ıskalayan insan görünümündeki korkunuzun kokusu bütün mahalleye yayıldı dün gece. Ve o kadar çok var ki sizden, içinizdeki savaşçının üzerinden atlarınızı geçirip öldürüveren.
Bense dün gece yeldeğirmenlerinin tarafındaydım. Korkunuz bendeki sizle yüzleşti dün gece. Uzun kollarım uzun uzun sarmaya hazırlanırken sizi, korktu korkunuz. Yüzümü güldürüp sesimi çıkarmadan minyon taklidi bile yaptım dün gece ama yine de gördüğünüz sadece uzun kollarımdı ve maalesef siz de pek Don Kişot değildiniz. Sahi nereden buldunuz o zırhı?
Kaçışınızın çıkış kapısının benim deliklerimin içinden geçiyor olması maalesef edepsiz bir komedya. Danté ile yolumuz tam da burada, arafta kesişiyor.
Üçüncü sandalye boş…
Yok muyum yoksa?
Renkli bir yalnızlık içimdeki, göz kamaştırıcı binbir renk. Ve şimdi kafiye olsun diye kullanacağım “ahenk”, size pek de uymuyor. Belli bir derinlikten fırlattığınızda beni, ya da tam ihtiyacınız olduğunda elimdeki hikaye ile kapıya koyduğunuzda aptal gibi, basınç uyguladığınız kalbim kokuyu yoğunlaştırıp kaskatı yapar, kristal damarlarımı keserken, burnumdaki kanı içinde saklasın diye kafamı kaldırdırıp gökyüzünden kayan yıldızı gördüğümde anladım,
“yalnızlığımız camdan olabilir ama bileklerimizi kesmeden el verebilirsek birbirimize, kan dökmeden ve sevgiyle,
işte o zaman dualar kalıcı olur...”
11 Eylül 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
kitap bitmiş de okeye dönüyor...
Yorum Gönder