öyle duruyorduk. karşımda oturmuş, gözleri kanepenin kadifesinde, yüzündeki hafif tebessüm ağzındaki ciddi sözlere inat dudağının sağ tarafını kıvırmıştı. çok göz göze gelmeyi sevmezdi insanlarla, sıkıntılı bir havası vardı. içindekini anlamak için dediklerini dinlemek yerine, dudağının sağ tarafındaki kıvrıma bakmalıydınız, gerçek oradaydı. ben öylece oturmuş, onu dinler gibi yaparken alnının bitiminde başlayan saçlarına dalmıştım, sarışın yapraklı bir güzdü o. gözlüklerini arkaya doğru iterken kafası da o ivmeyle bir süreden sonra ilk defa kanepeden kalktı. daldığım için dağılmış dikkatimi anlattıkları üzerinde toplamaya çalışırken ben, gözleri gözlerimi aramadan buldu. burnuma deniz kokusu doldu birden, sonra geçti. cümlesini sokak ortasında öylece, bitirmeden bıraktı. elini uzattı, boynumu uzattım, kuzu gibi. kesecekti boynumu, öyle hissediyordum. gözlerimi çektim gözlerinden. kendini bana çekti, elini elime demirledi. yüzüm ona doğru uzadı, yüreğim geride durmayı tercih etti. zihnim kepenklerini yarıya indirirken, sanki az önce kelimeleri en ciddi halleriyle ard arda sıralayan o ağız değilmiş gibi yüzümün ortasını buldu. karşımdaki sadece bir çift göz oldu. işte o an bu adam zamanı durdurdu, ışıkları kapattı. yüzüm ellerinde, yüreğim biraz geride bir süre zamansız, tarafsız ve havasız kalakaldık. sonra yavaşça geri çekildi, içim çekildi. konuşmadan durduk. ayağa kalktım, çantamı aldım, çakmağımı bilerek bıraktım, zamanın kırklarına basa basa kapıdan çıktım. üstelik, kapısından çıktığım benim evimdi, onu da çıktıktan sonra anladım.
zamana ihtiyacım var..
gerçek bir zamana..
5 Haziran 2008 Perşembe
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder